MİMARİDE GÜNIŞIĞI
Bir mimarın kontrol edemediği tek şey günışığıdır.Bu faktörü sanatsal olarak kullanabiliriz.
Aynı mekan duvarlarındaki açıklıklarının boyutları ve yerleşimleri değiştirilerek farklı izlenimler verebilir.



Aydınlatma açısından üç tip mekan vardır;açık mekan,tepeden ışık alan mekan ve yan tarafından ışık alan mekan.Işığın her yönden girdiği aydınlık açık mekan özellikle sıcak iklimli ülkelerde görülür,mekanların üstü güneşten korunmak amacıyla sütunların üstüne yerleştirilen bir çatıyla kapatılır.Tepeden aydınlatılan ve geri kalan kısmı tümüyle kapalı bir iç mekan  ışık her yerde aynı derecede iyi olacak şekilde planlanabilir.Romadaki Pantheon bu duruma çok uyumlu bir örnektir.Tüm tavanın büyük bir tepe penceresi ile kaplandığı birçok mekan vardır. Doğal ışığın böylesine serbestçe girdiği iç mekanlar gölgesizdir; biçimlerin plastik ifadesi ve dokusal etkileri zayıftır.Örneğin Kopenhag’ın iki avlulu belediye sarayında bu görülebilir. Avlulardan birinin üstü tamamen camla kapalıyken bir diğeri tamamen açıktır. Işığın aynı olması beklense de üstü camla kaplı mekan cansız ve sıkıcıdır. Gothenburg belediye sarayında mimar Asplund iki mekanı birleştirmeye karar verip üstü kapalı ana mekanda açık avluya bakan bir cam duvar yapmıştır. Böylece ışık ana mekana yandan girer.
Gothenburg belediye saray mimarisinin bir adım ötesi yalnız yandan aydınlatma yöntemidir. Eski Hollanda evleri benzersiz bu örneklerdendir. Hollanda evleri derinliği fazla, yüksek ve dar,kalkan duvarı olan binalardır. Yan duvarlar komşu evlerle paylaşıldığı için onlarda açıklık yapılmamış. ışığın sadece ön ve arka cephedeki pencerelerden içeri girmesine izin verilmiş. Çoğu Hollanda evinin alt katı yüksek tavanlıydı. 17. yüzyılda Hollandalı ressamlar eserlerinde, pencelerin sunduğu farklı aydınlatmaları kullandılar. Rembrandt, Jan Vermeer gibi dönemin ressamları farklı aydınlatmalarında denendiği eserler ortaya kondu.Buckingham Sarayı tablosunda pencerelerin tüm kepenkleri açık şekilde resmedilmiştir.En gerideki pencere arka duvarın dibindedir.Buradan gelen ışık, tablo ve eşyaların gölgelerinin duvarın tam üstüne belirgin bir şekilde düşmesine neden olur. Bu gölgeler diğer camlardan gelen ışığın etkisiyle kademe kademe keskinliklerini kaybederler. İnci Tartan Kız tablosunda ise ışık en dipteki pencerenin sadece üst bölümünden gelmekte ve perdeleri kullanarak ortam loş hale getirilmektedir.Duvarın dibindeki bu çerçeve derin ve tek bir gölge düşürür.
Modern mimarinin en sık karşılaştığı problemlerden biri geniş bir mekanın değişik kısımlarının aydınlatılmasıdır.Belirgin yoğunlukta bir ışık, yani tek ya da birkaç kaynaktan çıkarak aynı yönde düşen ışık, biçim ve dokuyu en iyi şekilde gösterir ve aynı zamanda odanın kapalı bir bütün olma özelliğini daha da belirginleştirir.IŞIK tek başına çevresi kapalı bir hacim etkisi yaratabilir.
Kapalılık yerine açıklık etkisi yaratmak istiyorsanız yoğun ışık kullanmamalısınız.
F.L.Wright’ın açık plan olarak adlandırdığı düzende tasarladığı evlerde, duvar ve bölmelerin tavana kadar uzanmadığı, tepede açıklıklar için yer bırakıldığı görülür. Bu, odaya açıklık duygusu ve daha fazla ışık kazandırır.
Le Corbusier önceleri keskin biçimlere ve saf renklere uygun olarak gün ışığının tamamen doldurduğu mekanlar oluşturmuş. Ronchamp’ta yaptığı kilisede ise dolaylı yoldan aydınlatmaya dayanan ve duygulara hitap eden bir iç mekan oluşturmuştur.Burada biçimler hiçbir zaman belirginleşemezler.Kilise çok karanlıktır. Birçok açıklıkla delinmiş duvarlar, meyilli pervazlar, dark yarıklarla kilisede farklı ışık huzmeleri ve yönlendirmeler oluşturulmuştur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsmail Tunalı, Tasarım Felsefesi