Kayıtlar

Kasım, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Resim
Ankara'ya Bahçelievler Milli Kütüphane metro durağı altında bulunan bir seyi sizinle paylasmak istiyorum.
Resim
                              GAZİANTEP
Resim
                        SAĞLAMLIK Strüktür bir yapıyı ayakta tutan sistemdir. Bugünlerde mimarlar ve mühendisler çok az malzemeyle çok iş yapan yerçekimine meydan okur gibi görünen strüktür yapmaktan hoşlanıyorlar. Bir yapıya baktığımızda onda duyduğumuz hisler algısal strüktür ve yapıyı taşıyan iskeletle gördüğümüz şey fiziksel strüktür kavramları olarak karşımıza çıkar.  Bazı mimarlar ağırlık duygusunu yansıtmak için çok uğraşmıştır.Özellikle Frank Furness , Philadelphia, Provident Life and Trust Company binası tipik bir örnektir.Önceden yıkılan bu bina ağırlık duygusunu açıkca dışa vuruyordu ve yapı bölümleri aşağıya doğru kayarak birbirinin içine geçirilmiş ve sıkıştırılmış gibi görünüyordu.  Atina'daki Panthenon'u gördüğümüzde biri diğerine baskın olmayan yatay ve düşey öğeler arası özenli dengenin 'incelikli bir kuvvetler dengesi' ve Yunan Felsefesi İdeali olduğunu anlarız.Saint Pierre Katedrali, Beauvais Fransa ince düşey taşıyıcılar ve düşey çizgiler
Ergonomi ve Antropometri Ergonomi "Fiziksel çevrenin insana uyumlaştırılması süreci" İş yükü ve çalışma gücünün en iyi şekilde dengelenip, hem çalışanın sağlığını koruyan, hem de üretimin artmasını sağlayan insan – makine – çevre sisteminin başarılması için biyolojik bilginin anatomi, fizyoloji ve deneysel psikoloji alanlarında uygulanmasına ergonomi denir. Ergonomi, kişisel çalışma bilimidir, insan organizmasının özelliklerin ve yeteneklerini araştırarak işin insana, insanın işe uyumu için gerekli şartları sağlar. İnsanların yeteneklerini fark etmesini ve etkili bir şekilde kullanılmasını sağlayarak insanın çalışırken aşırı zorlanmalar yüzünden yıpranmasını önler ve bu uyum sayesinde iş başarımını artırır. Antropometri; insan vücudunun boyutları ile ilgilenen özel bir bilim dalı olup, Yunanca’da “insan” anlamında kullanılan anthropos ve “ölçüm” anlamında kullanılan metron kelimelerinden türetilmiş olup, antropometri, vücudun belli bölümünün hareketsiz durumu
Resim
RENK Renk ışığın dışa vurumdur.  İnsan çevresiyle iletişim halinde ve bu iletişimle çevresini tanımlayan bir insandır. Bu tanımlama ile renk özellikleri ile ilgili bilgi ve kavramlarda gelişmiştir. İnsan olgusu bu noktada gördüklerine odaklanır. Boşluk alanda ışık olduğunu düşünmez. Güneş ışığı gökyüzünden geldiğinde, havada bulunan partiküllerden büyük oranda oksijen ve azot partiküllerin engelleriyle karşılaşır. Bu çarpışmada ışınlar yön değiştirirler. Bunların hepsini İngiliz fizikçi ve Nobel ödülü sahibi Lord Rayleigh keşfetmiştir. Onun anısına, ışığı havanın içinde doğru yoldan saptıran bu olaya 'Rayleigh-Serpintisi' denir.  Bilim 'insanı İsaac Newton 1666 da renk sistemleri üzerine açıklamalar getirmiştir. Bir ışın demeti cam prizmanın bir yüzeyine yöneldiginde, iç kısmına doğru kırılmaya uğrayıp ikinci yüzeye çarpar ve yine kırılarak prizmayi terk eder. Nesneleri tanımlarken, ilk sıralanan değerlerin başında biçimsel yapı ve renk özelli
ORANTI VE ÖLÇEK Zihin aynı zamanda örüntüler de matematiksel ve geometrik ilişkiler – ya da orantılar- bulmaya da çalışır. Eskiler tüm doğanın soyut evrensel yasalar tarafından yönetildiğini inanıyorlardı. Yunan filozofu Pythagoras, uzunlukları 3’e 2 oranına sahip iki sıkı telin birlikte çekildiğinde beşinci diye adlandırılan tonu üreteceğini gösterdi. Ve diğerinin iki katına sahip bir tel aynı tonu bir oktav daha düşük olarak üretecektir. Dahası, eskiler insan biçiminin tanrıların biçimine dayandığına inandıkları için, evrensel ve tanrısal geometrik ve orantılı ilişkilerin insan bedeninin orantılarında da gözlemlenebileceğine de inanıyorlardı. Vitruvius, göbeği merkez olarak insan bedeninin uzantılarının, geometrik şekillerin en temelli ve ideal olan bir kare ve bir dairenin kenarlarında yer alışını betimler. Vitruvius, irrasyonel sayılı (yanı, iki tam sayının oran olarak ifade edilemeyen sayılarla) geometrik figürlerin nasıl oluşturulduğunu da betimlemiştir. Tanımlam
Bir Tasarım Modeli Olarak Mimarlık- Tasarım Felsefesi Bir tasarım modeli olarak mimarlık nedir? Bu soruyu kısaca şöyle yanıtlayabiliriz: Mimari yapı, belli bir biçim verilmiş mekandır.    Mimarlığın Antikite’den günümüze kadar geçerliğini koruyan temel birtakım kategorilere dayandığını söyleyebiliriz. Örneğin, De Arcitectura (Mimarlık üstüne) adlı yapıtıyla bu kategorileri ilk kez belirleyen Vitrivius’a göre, bir mimari yapıyı belirleyen temel kategoriler şunlardır: 1.         Firmatias (kalıcılık, sağlamlık) 2.         Ultilitas (kullanışlılık, rahatlık) 3.         Venustas (güzellik) Leon Battista Alberti ise De Re Aedificatoria (Mimarlık Üstüne) adlı yapıtında aynı kategorileri farklı bir sırayla tekrarlar: 1.         Comodita (kullanışlılık) 2.         Perputuita ( kalıcılık, sağlamlık) 3.         Bellezza (güzellik)    Bu kategorilere göre, mimari yapı öncelikle sağlam, doğal etkenlere karşı dirençli olmalı ve yere sağlam oturacak şekilde tasarlanmalıdır. Ayrıc
Gestalt Teorisi Uygulaması Gestalt teorisini parçalarının toplamından fazlasını ifade eden organize bütün olarak tanımlayabiliriz.Bir bütün pek çok farklı öğeden oluşur ancak öğelerin her biri bir bütünü yansıtmaz.Endüstriyel bir tassarım farklı öğelerin bir araraya gemesinden yaratılır.çünkü önemli olan anlamlı bir bütün oluşturmaktır.Ürünün tasarlandığı gibi algıanabilmesi taarımın başarısıdır.Gestalt teorisi prensiplerinin, tasarımcı tarafından tasarlama süreci içerisinde dahil edilmesi, hem yapılan tasarımın benzerlerinden farklılaşmasını sağlayacak hem de son kullanıcın ürünü okuması kolaylaşacaktır. 1-ALGI Dış dünyayla algı ve duyum sayesinde ilişki kurarız.Duyum duyu organları üzerindeki etkisi sonucunda oluşur.İzlenim ve algı arasındaki bilinç olgusuna denir.İzlenim duyumdan önce algı duyumdan sonra gerçekleşir. Algı idrak etmektir. Alhısal süreç duyusal yardımlarla bütünsel olarak yorumlanan zamandır. Algılama=Duyum+Algı 2-GESTALT ALGI TEORİSİ  Fiziksel olar
Resim
MİMARİDE GÜNIŞIĞI Bir mimarın kontrol edemediği tek şey günışığıdır.Bu faktörü sanatsal olarak kullanabiliriz. Aynı mekan duvarlarındaki açıklıklarının boyutları ve yerleşimleri değiştirilerek farklı izlenimler verebilir. Aydınlatma açısından üç tip mekan vardır;açık mekan,tepeden ışık alan mekan ve yan tarafından ışık alan mekan.Işığın her yönden girdiği aydınlık açık mekan özellikle sıcak iklimli ülkelerde görülür,mekanların üstü güneşten korunmak amacıyla sütunların üstüne yerleştirilen bir çatıyla kapatılır.Tepeden aydınlatılan ve geri kalan kısmı tümüyle kapalı bir iç mekan  ışık her yerde aynı derecede iyi olacak şekilde planlanabilir.Romadaki Pantheon bu duruma çok uyumlu bir örnektir.Tüm tavanın büyük bir tepe penceresi ile kaplandığı birçok mekan vardır. Doğal ışığın böylesine serbestçe girdiği iç mekanlar gölgesizdir; biçimlerin plastik ifadesi ve dokusal etkileri zayıftır.Örneğin Kopenhag’ın iki avlulu belediye sarayında bu görülebilir. Avlulardan biri
Resim
         BİR ŞEHİR KURMAK:ANKARA 1923-33 Ali Cengizkan ve Müge Cengizkan’ın küratörlüğünde, Vehbi Koç Vakfı ve Koç Üniversitesi VEKAM’ın desteğiyle hazırlanan “Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-33” sergisi, Ankara’nın başkent olarak kuruluşunun ilk on yılındaki yapılaşma, modernleşme ve Yenişehir başta olmak üzere kurulum tarihine yakından bakıyor. Bu aynı zamanda “moderne beş kala” barınma kültürüne bakma tarihidir. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde, savaş yorgunu bir ülkede, eski Ankara / yeni Ankara ikilemi içinde “yeni” bir “şehrin” nasıl kurulduğunu, Cumhuriyetin ilanından 1933 yılına, yani eşzamanlı biçimde Cumhuriyetin onuncu yılına kadar ortaya konan irade ve olgularla birlikte ele alıyor. Günümüze kadar ihmal edilen, kentin ilk yıllardaki planlanışı, mimari projelerin elde edilmesi, 1933 yılına kadar oluşan barınma kültürü ve yapı stoğu açısından irdeleniyor. Yenişehir’in 1923’teki tabula rasa konumundan, 1933 Kızılay’ına nasıl ulaştığı, üç boyutlu kent modellemeleri